4 Ağustos 2013 Pazar

   KÜLLER ŞEHRİ KİTAP YORUMUM


    (Serinin 1.kitabını uzun zaman önce okuduğum için bir gün önce okuduğum Küller Şehri'ni anlatmamın daha iyi olacağını düşündüm.)
Kitap adı:Küller Şehri(Ölümcül Oyuncaklar serisi 2.kitap)
Yazarı:Cassandra Clare
Yayınevi:Artemis
Sayfa sayısı:477


Kitabın arka kapağı:
Komada bir anne ve dünyayı yok etmeye kararlı bir baba...Clary Fray,kurtadamlar,şeytanlar ve gizemli Gölge Avcıları'yla dolu,ürkütücü Newyork yeraltı dünyasına doğru sürükleniyor.Geçmişiyle ilgili öğrendikleri yalnızca başlangıç.Şimdiyse dünyanın kaderi Clary'nin ellerinde.Yeni keşfettiği güçlerini ustaca kullanmayı ve asla kendisinin olamayacak bir erkeğe karşı hislerini dizginlemeyi başarabilecek mi?

Seriye, yorumları okuyup çok beğenildiğini  ve çoksatar listelerinde yer aldığını gördüğümde -''Bir bildikleri vardır da okumuşlardır.'' mantığı da deniyor buna^^- başlamıştım.İyi ki de başlamışım diyorum başka bir şey demiyorum. Akıcı dil ve kullanılan sözcükler bu kadar iyi olur ama seride asıl dikkat çeken şey bir insanın hayal gücünün sınırsızlığı. Kırk yıl düşünsem aklıma gelmez dediğim şeyleri Cassandra Clare bize kitap serisi olarak sunuyor. Ne isterseniz bulabileceğiniz bir seri,bütün doğaüstü yaratıklar ancak bu kadar güzel bir arada tutulabilrdi.Veeee iki-üç saniye önce öğrendiğim kadarıyla 23 Ağustosta kitabımızın filmi Amerika'da vizyona giriyor.Şuanda sevinçten yerimde duramıyorum.Fragmanlarından -tabi ki kitap kadar olmasa da- oldukça güzel bir film gibi görünüyor,bakıcaz artık^^

Kitabın içeriğinden biraz bahsedecek olursak(spoiler içerebilir!):
Clary hayatının daha zor ve karmaşık olabileceğini düşünmezken çevresi ve çok kıymetli babası(!) bunun daha başlangıç olduğunu en iyi şekilde ona anlatırlar.
Simon ve Jake arasında tercih etme şansı bile elinden alınmıştır ve asla sahip olamayacağını düşündüğü birine aşık olmamak için elinden geleni yaparken Simon'un başına gelenler her şeyi rafa kaldırmasına neden olur. Bu arada Jake kendi dertleriyle boğuşmaktadır ve gerçeklerin duyulmasıyla aile diyebileceği kimsenin yanında olmadığını deyim yerindeyse yüzüne vurularak öğrenir,kendini yapayalnız bulur. İşler iyice arap saçına dönerken assolistimiz Valentine  işleri iyice karıştırdıktan sonra  ortaya çıkarak şovunu tamamlamaya hazırlanır.Etkileyici konuşmaları ve ikna ediciliğiyle kızını yanına çekmeye çalışsa da Clary onun hiç beklemediği bir şey yaparak  planlarını belli bir süre geciktirmesine neden olur.

   Açıkçası 2.kitabını istekle başlamamıştım,okumak istediğimden emin değildim. Ama- her zamanki gibi -Cassandra Clare yine yaptı yapacağını kitabı elimden bırakamaz oldum,kaç gün uykusuz kaldım siz düşünün artık. Fantastik-macera-aşk isteyenler buyursun okusun,pişman olmayacağınıza eminim.Tek sorun serinin son kitabının ne zaman çıkacağını bilmiyor olmam umarım hemen çıkar da heyecandan  tırnaklarımızı yemekten kurtuluruz.:)
Kitaptan alıntılar:
*Sevgi insanın seçeneklerini elinden alır.
*Dünyada kahve olduğu sürece işler ne kadar kötüye gidebilirdi?(''Kızımız yine iyimserliğini konuşturuyor.'' demiştim ama maalesef ben de onun gibi düşünenlerdenim^^)
*Hayal edebildiğim en kötü duygu ne biliyor musun?Sevdiğim insana herkesten çok güvenememek.
*Daha önce hiç denemediysen yapamayacağını nereden biliyorsun?
*Dünyada en çok istediğin şeyi bulur ve sana verirler.Hediyenin kuyruğuna bir acı takarak.Öyle ki onu istediğine bin pişman olursun.
*Her bilmecenin mantıklı,bilimsel bir açıklamasının olduğu bir dünyada biraz zaman geçirmek rahatlatıcıydı.
*Bir şeyi çizmek onu sonsuza dek yakalamaya çalışmaktır.Bir şeyi gerçekten seviyorsan onu asla sonsuza dek olduğu gibi tutmaya çalışmazsın.Değişmesi için serbest bırakman gerekir.
*-Bazen kendi zihninin derinliklerinde tamamen kayboluyorsun,dedi.Keşke peşinden gelebilseydim...
-Gidiyorsun zaten,diye düşündü Clary.Sürekli zihnimde yaşıyorsun.
*-Ama  sevgi de bu değil mi Clarissa?Sahiplenme?Ben sevdiğime aidim,sevdiğim de bana.Şarkıların Şarkısı'nda dediği gibi.
-Hayır bana İncil'den alıntılar yapma.Senin anladığını bile sanmıyorum...Sadece sevdiklerin sana ait değildir,sen de kendini onlara verirsin.Hayatın boyunca herhangi birine bir şey verdiğini hiç sanmıyorum.Kabuslardan dışında...
*...Çünkü hiç zamanı gelmiş gibi görünmedi.
*En çok değer verdiğin insanlara gerçekleri söyleyemiyorsan zaman içinde kendine de gerçekleri söylemeyi bırakıyorsun.

                                      Siz neler okuyorsunuz,benimle paylaşırsanız çok mutlu olurum:)

1 Ağustos 2012 Çarşamba


     gökyüzü baktı tekrar nehire.yine kendini gördü onda.damla damla düştü gözyaşları toprağa.ve yeryüzünde küçük bir kız çocuğu avucunu havaya kaldırıp:
-anne yağmur yağıyor,dedi.anne gülümsedi çocuğuna.
-bulutlar ağlıyor bu ayrılığa...

20 Temmuz 2012 Cuma

   ne güzel bir gün...iki-üç gündür nedenini bilmediğim bir sıkıntı vardı içimde.bugün biraz geçmiş gibi rahatlamış hissediyorum.
   bir de artık izlemek için dizi bulamıyordum.bugün love rain dizisine başladım.(tabi içimdeki bu sıkıntı ders çalışmam gerektiği halde çalışamadığım için olabilir emin değilim:))

mutluyum,mutluyum,mutluyum...




13 Temmuz 2012 Cuma



              


                                      NELER OLUYOR?


      internette boş boş dolaşırken bir film repliğine rastladım.gerçekten etkileyiciydi..ne kadar toy olduğumu ve şu dünyada neler de biliyorum diye böbürlenirken aslında her şeyin daha yeni başladığını anladım.replik şöyle:

- Ne oldu orda?
- Gencin biri işte..
- Seni tanıdığını mı sanmış?
- Hayır, beni sevdiğini sanmış... 
(Reconstruction / Yeniden Sev Beni filmi)

    işte böyleydi bizim sevgilerimiz.bir bakardınız koskocaman bir dünya barındırırdık içimizde,bir de bakardınız dünyanın en sefil adamına dönüşürdük.yerden yere vurmayı severdik kendimizi,göklere çıkarmayı da...hiç emin olamadık duygularımızdan.gerçek aşkı bilmeden aşkı yaşıyoruz zannettik.kıskançlık kelimesini yaşayamadan sözlüklerden öğrenmeye çalıştık.neden bu kadar acemiydik kendimiz bile anlamadık...

kendimizden bahsetmesini isterdik insanların,bahsettiklerinde yalancı bir masumiyet takınır daha da çok bahsetsinler diye susturmaya çalışırdık.ne köprü kullanmayı yeğlerdik ne de dünyanın bizi sürüklemesini izin verirdik.hem ikilemde hep araftaydık...araftan çıkmamız gereken zamanda daha çok korktuk olacaklardan.kesin bir yol var zannettik önümüzde tökezleyince şaşırdık...

 ne hep mutlu olmayı göze aldık,ne ağlamayı.mutlu olduğumuzda bir anda üzgün olmayı özlesek de bunu kendimize bile itiraf etmekten çekindik.bir şeyler düzgün gittiğinde şüphelendik.acaba bundan sonra nasıl korkunç bir şey olacak diye düşündük nedensiz.

ne dünyada olabildik ne de tam dışında.öylece asılı kaldık arafta...işte buna büyümek dedik biz...sözlüklere böyle geçti bu..hep böyle anıldı asırlarca.bu yüzden çocuklar bu isme layık görünmedi.onlar bir şey istediklerinde ısrarcıydılar ne olursa olsun vazgeçmezlerdi.nefesleri kesilene kadar ağladıklarında annelerinin istediklerini vereceğini bilirlerdi.onlar  büyümeyi adım attıklarında,ebebeynlerinin ilk kavgasına şahit olduklarında,formalarını giydiklerinde,morotona benzeyen sınavlara hazırlanmaya başladıklarında ve ilk kez kalpleri kırıldığında anlayabileceklerdi. onlar da büyümenin o kadar muhteşem olmadığını ve yetişkinlerin neden çocuk kalmak istediğini her şeyi yaşayınca fark edeceklerdi.

ondan sonra bizler onlara tek tek ''aramıza hoşgeldin çocuk.'diyecektik.filmin bitişinde 'THE END' yazacaktı ve yorucu hayatımıza geri dönecektik...
                                                                 *     *      *