6 Kasım 2016 Pazar

Ben Bugünlerde#15

 Merhabalar,uzun bir aradan sonra yine geldim.Bu ara olabildiğine uzun oldu sanki,en azından buranın kıymetini hatırlamaya yetecek kadar.Bu aralar çoğu şeyin kıymetini yeniden sorguluyorum..Para,arkadaşlık,dost,kahve,sarılma,kokular,günbatımı... Hangileri sahiden önemli acaba,hangileri için üzülmeye değer?..
Bu yazıyla blogtaki tozlar havalansın diyerek bir giriş yapayım ..

4.kitabımı elime alıp onu da yarım bıraktıktan sonra sonunda bir kitabı bitirebildim.Bu kadar kıymetli bir kitap olacağını tahmin etmeden başladığım ama sayfalar geçtikçe içindeki cümlelere,kurguya-ki tamamına-,yapılan tespitlere bayıldığım bir yapıt oldu Her Şey..Yazarın dili fikrimce John Greenle Rainbow  Rowell arası.Yani iki müthiş yazarın karışımı nasıl olur orasını  siz düşünün:)
 Konusundan kısacık bahsedecek olursam-zira tüm heyecanını kaçırmak istemem-:
Bir genç kız.18 senedir dışarıya adım atmamış,ta ki Olly hayatına girene kadar.Oldukça gerçekçi mesajlarla dolu birkaç aydan sonra yapılan birkaç çılgınlığın bedeli..
  Hayat aslında ufak tefek çılgınlıklardan oluşmuyor mu?Aslında en basit gibi görünen kararlar bile hayatımızda değişiklik meydana getirecek belli başlı olayların başı yada sonu değil mi?
Bu kitap okunmaya değer.
***
-Şimdiye kadar sahip olduğun tek arkadaşı da bir parça gönül yarası yüzünden kaybetmeyi gerçekten istiyor musun?
İçinde gönül yarası hikayeleri geçen bir sürü kitap okudum.Hiçbirinde 'bir parça' diye bir tanım görmedim.İç parçalayan,evet.Bir parça,hayır.
*
Gülümsememeye çalışmak sadece daha çok gülümsemenize yol açıyor.

Oruç Aruobo'nın kitaplarından birini daha önce okumamıştım ve bu kadar yalın bir gerçeklikle yazdığını bilmiyordum.De ki işte yazarın,pasajlar şeklinde (felsefi demenin bazılarına korkutucu geleceğini düşündüğümden) sade ama bir o kadar da etkili düşüncelerini anlattığı bir kitap.Fikrimce herkes kitapta kendine ait en azından birkaç cümle bulur.Yaşadığımız ama anlamlandırmakta zorlandığımız düşünceleri doğal bir dille öyle anlatmış ki Oruç Aruoba, her paragraftan sonra uzun uzun düşünmek istiyor insan.Velhasıl,bir oturuşta bitirmelik değil de,herhangi bir zaman herhangi bir sayfasını açıp okumalık sonra da bol bol düşünmelik bir kitap.Herkesin başucunda olmayı fazlasıyla hak ediyor nacizane fikrimce..

***
Yaşamında,şunları da yaşayabileceksin:-
1)Birisini,ona söyleyecek bir şey bulamadığın için,aramak...
2)Birisini,onu artık görmeyeceğini söylemek için,beklemek...
3)Birisini,onu görmemeye dayanamadığın için,terk etmek...
Neler yaşamayacaksın ki!...
Dersler son sürat devam ediyor,her ne kadar ben yeni sayılabilecek bir zamanda çalışmaya başlamış olsam da..Alttan kalan derslerimle bu yılın programı oldukça ağır geldi.Bu sene ne yapıp edip seneye ders bırakmamaya çalışacağım,zira yazın kavurucu sıcağında ders çalışmaya çalışmak tam bir zulüm...
-Dağınık çalışmayı sevdiğimi söylemiş miydim:)-

Bugünlerde bol bol liste oluşturup hepsinde kaplumbağa misali ağır ama emin adımlarla ilerlediğimi de eklemek isterim.Okunacak ve alınacak kitaplar listesi,izlenecek filmler,belgeseller,diziler,animasyonlar listesi,yapılacak tonla ,üst üste birikmiş şeyler listesi...
Bir işin başına geçmek hiç bu kadar zor olmamıştı,Yani bu kararsızlık dönemleri insanın başını daha da çok ağrıtmıyor mu sizce de?Bir de sonbaharın etkisi çok büyük bende.Mevsim değişikliği dendi mi yok oluyorum.Birkaç günden biraz daha fazla mevsime adapte olmakla geçirdikten sonra 'oh be!alıştım!' derken ve mevsimle kaynaşmaya ,birbirimize uzaktan da olsa gülümsemeye başlamışken diğer mevsim bu güzelim merhaba-merhaba ilişkimizin arasına girmek istiyor.Zoraki yada değil ,herhangi bir şekilde onun gelişini kabul ettikten sonra bir de onunla uzaktan uzağa bakışıyoruz bir süre.Dediğim gibi mevsim değişikliği dendiğinde ben yok oluyorum.Kendimi koltuktan kazımak için oldukça uğraşmam gerekiyor.
Artık kış da geldiğine göre ben  bir süre de kışla ahbap olmaya çalıştıktan sonra umarım üzerimdeki şu ''şunu mu yapsam?Ay yok şunu yapayım.aman en iyisi oturayım ben'' kararsızlığından kurtulurum.
Ben gibi mevsimlerle bu garip ilişki içinde olanlar korkmayın,yalnız değilsiniz.

Bu manzaranın size ulaşma öyküsünü de buraya sıkıştırayım-tabiki de anlatacağım, onca emeğe,alın terine ve kahıra değsin :)-
Final dönemi deli divane ev aradıktan sonra -çünkü final dönemi yapacak daha iyi bir işim yoktu(!)- ennn sonunda kendime göre ufacık tefecik ama harika  Ankara manzarasına sahip,bütünnn odaları güneş alan-buraya dikkatinizi çekmek isterim: bütüüün odaları- bir tane bulabildim.2-3 ay taşınmakla cebelleştikten sonra sizlere bu yazımı büütüüün odaları güneş alan fakirhanemden yazıyorum..Güneş doğuyor,batıyor,her hali mükemmel her anı unutulmamak için  direnmelik bu görüntüler burada yaşamak için değer.
Ama efenim bu taşınma denen illet insana yeter ulen nidaları arasında her şeyi anneye yıkmak için harika bir durum değil mi?Yani tebdili mekanda ferahlık vardır tamam da işe yarayacaklar ve yaramayacakları benim yerime başkası ayıklasa , olmuyor mu?
12 Kızgın Adam ,Sidney Lumet'ın yönettiği 1957 yapım bir dram filmi.Konusundan yada etkilerinden bahsetmeden önce filme çok önyargıyla yaklaştığımı söylemem gerekir.İzlemeye çalışan ve dayanamayıp bırakan o kadar çok arkadaşım vardı ki..Bunun nedeni bir buçuk saat boyunca filmin bir odada geçmesiydi.Ve şimdiki düşünceme göre; bu film, tüm önyargıları bir bir yıkarak filmin bir odada geçmesinin sürükleyicilikle bir alakasının olmadığını gösteriyor.
Filmin konusundan kısaca bahsedecek olursak:
Amerika'da 1.derece cinayetle -babasını öldürmekle-suçlanan bir çocuğun jüri üyeleri tarafından suçlu yada suçsuz bulunması üzerine bir tartışma yaşamalarını anlatıyor.Tüm kanıtlar çocuğun aleyhine görünse ve çocuk geçmişinde çeşitli suçlara bulaşmış olsa da bu 12 insanın kah  birbirlerine bağırarak kah birbirlerini destekleyerek ortak bir yol bulmaya çalışmalarını göz dolduran bir gerçekçilikle önümüze getiriyor.
Bir tiyatro metninden uyarlanan filmde belli başlı hepimizi ilgilendiren konulara da o kadar göz yormadan değinilmiş ki..
Örneğin,açık oy ve gizli oyun insanlar üzerindeki etkisi,kamu avukatlarının davaya verdikleri önem,insanların kişisel meselelerinin dünya görüşlerini ve düşüncelerini şekillendirmesi..
Herkesin kendinden bir şeyler bulabileceği,gerçekliğinden içip perdeye uyarlanan bir yapımdı.İzlemeyenlerin mutlaka izlemelerini tavsiye ediyorum.harikalığına sizde şaşıracaksınız.
***
*Ne zaman önyargılarınızı kullansanız gerçeği göz ardı edersiniz.
*Bir çocuğu elektrikli sandalyeye göndereceklerin ifadeleri kesin olmalı.
Gelen kış günlerine özel bir kurabiye tarifi paylaşıp,tarçın sevenlerin bayılacağı bir tarif olacağını garanti ediyorum.-Tarifi internetten bulduğumu hatırlamama rağmen siteyi hatırlamadığımı da eklemeliyim.-
malzemeler:
yarım su bardağından biraz fazla pudra şekeri
1 paket margarin
2,5 su bardağından biraz fazla un
1 paket vanilya
1 tatlı kaşığı tarçın
üzeri için:
pudra şekeri 
tarçın
*
Oda sıcaklığında yumuşamış margarin,un,pudra şekeri ve vanilya yoğrulur.Ele yapışmayacak kıvama geldikten sonra tarçın eklenir,biraz da yoğrulur,şekil verilir.
160-180 derece fırında hafif pembeleşene kadar pişirilir.
Soğumadan tarçın ve pudra şekeri karışımına bulanırlar.
afiyet olsun:)
Bu aralar çok dinlediğim şarkıyı ve bu güzelim şiiri de buraya bırakıp hepinize huzurlu zamanlar diliyorum,mutlu kalın:)
*
''Kim bir şairi kırsa 
Şair gider uzun bir dizeyi kırar mesela
Bilirim kim dokunsa şiire
Eline bir kıymık saplanacak.
Bilirim kırılmış dizeleri tamir etmez zaman
Yorgunum oysa
Durmadan kendime bir tunç uyak aramaktan...''



8 yorum:

  1. Oruç Arıoba... Felsefeci, edebiyatçı, yazar. Müthiştir. Daha önce behsedildiğini duymamıştım buralarda. Çok memnuniyet verici bir paylaşım o yüzden :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İnce yorumunuz için teşekkür ederim,mutlu kalın:)

      Sil
  2. Uzun uzadıya ama tadı damakta kalan paylaşımlardan. Emeğinize sağlık. Görseller de bi o kadar hoştu :) Sevgiler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkürler efenim güzel yorumunuz için,mutlu kalın:)

      Sil
  3. Sonunda sonunda sonundaa! Allah'ım yazılarını okumayı nasıl özlemişim.. 😊 Kışı, yazı bilmem fakat sonbahar ve kasvetli havalar beni de öldürüyor. Resmen kendimi odama kapayıp hava güzel olana kadar çıkmak, hiçbir şey yapmadan yalnızca uyumak istiyorum. Havanın insanlar üzerinde etkisi büyük. Hele benim gibi depresyona meyilliler üzerinde.. *-* Yeni evin hayırlı uğurlu olsun, harika görünüyor manzaran. Ah keşke benim de manzaralı bir evim olsa. Ev olmasa da manzaralı bir mekan, kalabalık olmayan, ihtiyaç duyuyor gerçekten insan. Son olarak, Hüsnü Arkan candır, lütfen bir daha bu kadar ara verme. Seviliyorsun. 😊

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sen yorum yaz ben okuyayım,öyle keyifleniyorum okurken Febris'im yorumlarını^^Teşekkür ederim kuzum,umarım sende huzur verici mekanını tez vakitte bulursun..Ara konusuna gelince sen üstüme düşmesen daha ne kadar uzardı bilmiyorum,teşekkürü sana borç bilirim^-^Mutlu kal..

      Sil
  4. Çok güzel bir blogunuz var. Tebrikler.

    YanıtlaSil