19 Kasım 2016 Cumartesi

Kitap Alışverişi

   Merhabalar efenim,ben geldim:)

Kitap alışverişlerini paylaşmayı o kadar çok özledim ki hazır kargom da elime ulaşmışken bu ay içinde aldığım kitapları size de göstereyim dedim.Şimdiden iyi okumalar dilerim..
kitabın adı:Geceyarısı Leydisi
yazarı:Cassandra Clare
sayfa sayısı:820
yayınevi:Artemis-ciltli
goodreads puanı:4.50

Öncelikle şunu söylemeliyim ;bu kitabı almayı o kadar uzun zamandır istiyordum ki ,durmadan kitabın resmine bakıp duruyordum.Sonunda kavuştuk:)
Cassandra Clare yeni bir seriye başlamış,Ölümcül Oyuncaklar-ki seriye ölüp bitmiştim-ve Cehennem Makineleri-okuduğum en iyi  kurgulardandı- serilerinin bendeki yeri ayrı.Bir kere kadın mükemmel yazıyor,kalemi çok akıcı ve olaylara 'aa bu olay şu kitapta da vardı,yine mi?!!' deme şansınız yok,kendine münhasır bir hayal dünyası var yazarımızın.Ne yazsa okurum,bir an tereddüt etmem. Hayranlığımı kelimelerle ancak bu kadar ifade edebildikten sonra kitaptan biraz bahsedeyim.
Söylemem gereken ilk şey bir seri kitabı olduğu..Üçlemenin ilk kitabı olarak karşımıza çıksa da eğer bitmemiş serileri okumaktan hoşlanmıyorsanız elinize almayın bence,ben tamamen kendime engel olamadığım için almış bulundum:)Arka kapağından anladığıma göre Ölümcül Oyuncaklar serisinde olduğumuz gibi yine Gölge Avcılarıyla karşı karşıyayız.Yalnız bu sefer Los Angeles'ta geçiyor olaylar.
İntikamını almak için harekete geçen Emma'nın maceralarını okuyacağız,ne diyeyim şu soğuk günlere ilaç gibi geldi:)
kitabın adı:Winter
yazarı:Marissa Meyer
sayfa sayısı:800
yayınevi:Artemis
goodreads puanı:4.50
Ay Günlükleri serisinin 4. ve son kitabı olan Winter sanırım ben gibi seriye vurgun olanları oldukça tatmin edecek zira serinin hiçbir kitabı bu denli kalın değildi:)
Kitaptan değil de seriden kısacık bahsedeyim,çocukluğumdan beri masallara bayılıyorum ki bu masalların modern versiyon uyarlamaları yada filme-diziye uyarlanmaları beni benden alıyor.Bu seri benim için çok anlamlı ;çünkü Marissa Meyer kimsenin yapmadığını yapıp 4 büyük masal kahramanımızı geleceğe taşımış.Okuduğum en güzel serilerde başı çeken bu seri,o kadar muazzam yazılmış ki hiçbir kitabında sıkılmadım-benim için  çok nadir bir durumdur bu,illaki serinin bir kitabı diğerlerinden daha durağan gelir- 
Cinder,Scarlet,Cress ve Winter çocukluğumuzun o tatlı prensesleriyle bizi tekrar buluşturuyor.
Seriyi toplu olarak başka bir postta anlatmak istiyorum ,mutlaka ama mutlaka okuyun,ben pişman olanı görmedim:)
kitabın adı:Golem ve Cin
yazarı:Helene Wecker
sayfa sayısı:638
yayınevi:Doğan kitap
goodreads puanı:4.09
Bu kitap sanırım alışverişimin en ilginç kitabı..Aslında çoğunuzun tanıdığını tahmin ettiğim hem blogger hem de youtuber olan Eren sayesinde bu kitabı aldım,o kadar beğenmiş ki insanın merak etmeme gibi bir olasılığı yok.Ayrıca konusu da bir hayli dikkat çekici bir masal:)
Arka kapağındaki yazı oldukça özetlemiş sanırım:
Korkunç güçlere sahip bir büyücü tarafından,yalnızlık çeken bir adam için kilden yapılmış bir golem..Ve bin yıllık esaretinden uyanan bir cin..Bu iki olağanüstü varlığın yolu 1899 yılında newyorkta kesişir.Farklı olmaktır onların kaderi..Hikayeleri herkes gibidir aslında,kendini farklı ve yalnız hisseden her insan gibi..Ve tehlike onlar için sadece bir adım ötededir hep..
Yorumlardan ve arka kapağından anladığım kadarıyla büyülü bir aşk masalı..
Şunu da eklemek gerekirse eğer sizin de listenizdeyse bu kitap,almak için tam zamanı, şu an kitapyurdunda 9.90 tl.
kitabın adı:Tatlı Rüyalar
yazarı:Alper Canıgüz
sayfa sayısı:186
yayınevi:İletişim
goodreads puanı:3.91
Kitabı yine severek takip ettiğim Kronik Okur 'un tavsiyesiyle aldım.O, zaten Alper Canıgüz'ü çok seviyor ve bir videosunda başlangıç kitabı olarak bu kitabın oldukça iyi olduğunu söylemişti yanılmıyorsam.
Eğer absürd komedi seviyorsanız -Murat Menteş(Dublörün Dilemması),Emrah Serbes-bu kitabı da seversiniz diye düşünüyorum,zaten arka kapağındaki tanıtım da beni destekler cinste:
Hikayemiz,bir pazar sabahı gazetesini okumakta olan Hector Barlioz'un -ki kendisi Türkiye'de yaşayan bir Fransız Türk'üdür-şu ilanı görmesiyle başlar:
25 yaşında,iyi eğitimli,iki yabancı dil bilen sağlıklı genç,geri kalanını temin edebilmek amacıyla hayatının bir bölümünü satıyor.
Hector Berlioz aradığı adamı bulmuştur!
Umarım bu kitap,Dublörün Dilemması gibi beni kendine hayran bırakır,çok büyük umutlarla aldım^^
kitabın adı:Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu
yazarı:Stefan Zweig
sayfa sayısı:62
yayınevi:Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
-Klasik kitaplarda herhangi bir puanlama yazmayacağım,zira kült haline gelmiş yazınlar bunlar,hepsi okunmalı fikrimce.-
Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu kitabı uzun ve karşılıksız  aşkı anlatan bir mektuptan oluşuyor.
Kitabı almamda ana etken kesinlikle Stefan Zweig'ın kalemine hayran olmam.Her şeyi o kadar derli toplu,yalın yazıyor ki. Yazarı çok sevmem ise , tutkuyla yazdığını  kelimelerinden ,olayların yansıtılış biçiminden anlamanız.Cümlelerden tüm metne çok samimi davranıyor yazar..Bu kadar nadide bir insanla tanışamayacak olmak ne acı..
Başlangıç olarak en ünlü kitabı Satranç'ı okumanızı öneririm,büyük bir deha olduğunda hem fikir olacağımıza eminim.
kitabın adı:İçimdeki Müzik
yazarı:Sharon M.Draper
sayfa sayısı:263
yayınevi:Genç Timaş
goodreads puanı:4.36
Şimdi efenim kitabın kapağında 48 ödül aldığı ,bunun hemen altında ise New York Times Bestseller olduğu yazıyorsa bu kitabı okumayalım da ne yapalım,değil mi?:)
Hepsini geçtim alıntı olarak öyle bir şey yazmışlar ki, kitabı şimdiden sevmemi sağladılar:
''Şimdiye kadar tek kelime konuşmadım.neredeyse on bir yaşındayım''
Okumak için sabırsızlanıyorum.
Çocukların ağzından anlatılan kitaplar o kadar duygusal ve saf oluyor ki okurken insanın içi sıcacık oluyor,dünyadaki masumluğa olan inancı tazeliyor.
O zamanlardaki masumluğumuzu üzerinden yıllar geçtikten sonra fark etmek çok acı değil mi?
(Çocukların ağzından anlatılan birkaç kitap yazıp hepsini ayrı ayrı sevdiğimi ve çoğunda ağladığımı da eklemeliyim.
-Şeker Portakalı,Küçük Prens,Sol Ayağım,Hayalet Kalp,Çocuk Kalbi..)
kitabın adı:Amy ve Roger'ın Efsanevi Yolculuğu
yazarı:Morgan Matson
sayfa sayısı:470
yayınevi:Ephesus-ciltli
goodreads puanı:4.05
Kitabın isminden de anlaşılacağı üzere bir yolculuk kitabı okuyacağız.Kitabı elime alana kadar böylesine ince düşünülmüş bir yazın olduğunun farkında değildim.Kitabın içinde çalma listeleri,karakterlerin tuttukları notlar vs. var ve sanki yolculuk eden sizsiniz gibi hissettiriyor.Bu fikri çok sevdim,çok güzel düşünülmüş..
Arka kapağındaki tanıtım ise şöyle:
Amy Curry'nin hayatı altüst olmuştur.
Çünkü Amy lise son sınıfa geçmek üzereyken,annesi yeni bir başlangıç yapmak adına California'dan Connecticut'a taşınmaya karar verir.Amy şimdi yuvası bildiği yerden ayrılıp ülkenin bir ucundan diğerine gitmek zorundadır.Çıkacağı bu yolculukta ise ona annesinin eski bir arkadaşının oğlu olan Roger eşlik edecektir.Amy onu yıllardır görmemiştir ve doğru düzgün tanımadığı bir çocukla onca yolu katetme fikri ona hiç de cazip gelmemektedir.Ama işler hiç de Amy'nin düşündüğü gibi gitmez.Çok geçmeden yolculukları alabildiğinde renkli,heyecanlı ve sürprizlerle dolu bir hal alır.
Fikrimce çıtır bir romantik yol hikayesi..
(Yolculuk  hikayelerini seviyorsanız bu türde sevdiğim iki kitap olan
Bir Artı Bir ve Kağıttan Kentler'i okumanızı öneririm.)
kitabın adı:Ölmek İçin On Üç Sebep
yazarı:Jay Asher
sayfa sayısı:302
yayınevi:Artemis
goodreads puanı:4.05
Yıllardır ismini duyup,okumak isteyip de bir türlü imkan bulamadığım kitaptı Ölmek için On Üç Sebep.Kitapla alakalı şimdiye kadar hiç kötü bir yorumuna denk gelmedim.Oldukça ilginç konulu, kapağında da yazdığı gibi' ağır ve merasim'' kitabı okuyacağım sanırım..Arka kapağındaki tanıtımı da ekleyip kitap hakkında başka bahsedecek bir şey bulamayıp susuyorum:))
Hannah Baker ölmeden önce birkaç kaset doldurmuştu.İntiharının nedeni olarak gördüğü kişilerin adları bu kasette gizliydi.
Clay Jensen,Hannah'ın doldurduğu kasetlerle ilgili hiçbir şeye karışmak istemiyordu.Hannah ölmüştü.sırları da onunla birlikte gömülmeliydi.
ancak Hannah'ın sesi,Clay'e kasetlerde onunda adının geçtiğini söyledi.Clay gece boyunca kasetleri dinledi.
..Öğrendiği şey,hayatını sonsuza kadar değiştirecekti.
Bu aralar okuyacaklarım bu kadar..
Siz neler okuyorsunuz?
Mutlu kalın efenim..









6 Kasım 2016 Pazar

Ben Bugünlerde#15

 Merhabalar,uzun bir aradan sonra yine geldim.Bu ara olabildiğine uzun oldu sanki,en azından buranın kıymetini hatırlamaya yetecek kadar.Bu aralar çoğu şeyin kıymetini yeniden sorguluyorum..Para,arkadaşlık,dost,kahve,sarılma,kokular,günbatımı... Hangileri sahiden önemli acaba,hangileri için üzülmeye değer?..
Bu yazıyla blogtaki tozlar havalansın diyerek bir giriş yapayım ..

4.kitabımı elime alıp onu da yarım bıraktıktan sonra sonunda bir kitabı bitirebildim.Bu kadar kıymetli bir kitap olacağını tahmin etmeden başladığım ama sayfalar geçtikçe içindeki cümlelere,kurguya-ki tamamına-,yapılan tespitlere bayıldığım bir yapıt oldu Her Şey..Yazarın dili fikrimce John Greenle Rainbow  Rowell arası.Yani iki müthiş yazarın karışımı nasıl olur orasını  siz düşünün:)
 Konusundan kısacık bahsedecek olursam-zira tüm heyecanını kaçırmak istemem-:
Bir genç kız.18 senedir dışarıya adım atmamış,ta ki Olly hayatına girene kadar.Oldukça gerçekçi mesajlarla dolu birkaç aydan sonra yapılan birkaç çılgınlığın bedeli..
  Hayat aslında ufak tefek çılgınlıklardan oluşmuyor mu?Aslında en basit gibi görünen kararlar bile hayatımızda değişiklik meydana getirecek belli başlı olayların başı yada sonu değil mi?
Bu kitap okunmaya değer.
***
-Şimdiye kadar sahip olduğun tek arkadaşı da bir parça gönül yarası yüzünden kaybetmeyi gerçekten istiyor musun?
İçinde gönül yarası hikayeleri geçen bir sürü kitap okudum.Hiçbirinde 'bir parça' diye bir tanım görmedim.İç parçalayan,evet.Bir parça,hayır.
*
Gülümsememeye çalışmak sadece daha çok gülümsemenize yol açıyor.

Oruç Aruobo'nın kitaplarından birini daha önce okumamıştım ve bu kadar yalın bir gerçeklikle yazdığını bilmiyordum.De ki işte yazarın,pasajlar şeklinde (felsefi demenin bazılarına korkutucu geleceğini düşündüğümden) sade ama bir o kadar da etkili düşüncelerini anlattığı bir kitap.Fikrimce herkes kitapta kendine ait en azından birkaç cümle bulur.Yaşadığımız ama anlamlandırmakta zorlandığımız düşünceleri doğal bir dille öyle anlatmış ki Oruç Aruoba, her paragraftan sonra uzun uzun düşünmek istiyor insan.Velhasıl,bir oturuşta bitirmelik değil de,herhangi bir zaman herhangi bir sayfasını açıp okumalık sonra da bol bol düşünmelik bir kitap.Herkesin başucunda olmayı fazlasıyla hak ediyor nacizane fikrimce..

***
Yaşamında,şunları da yaşayabileceksin:-
1)Birisini,ona söyleyecek bir şey bulamadığın için,aramak...
2)Birisini,onu artık görmeyeceğini söylemek için,beklemek...
3)Birisini,onu görmemeye dayanamadığın için,terk etmek...
Neler yaşamayacaksın ki!...
Dersler son sürat devam ediyor,her ne kadar ben yeni sayılabilecek bir zamanda çalışmaya başlamış olsam da..Alttan kalan derslerimle bu yılın programı oldukça ağır geldi.Bu sene ne yapıp edip seneye ders bırakmamaya çalışacağım,zira yazın kavurucu sıcağında ders çalışmaya çalışmak tam bir zulüm...
-Dağınık çalışmayı sevdiğimi söylemiş miydim:)-

Bugünlerde bol bol liste oluşturup hepsinde kaplumbağa misali ağır ama emin adımlarla ilerlediğimi de eklemek isterim.Okunacak ve alınacak kitaplar listesi,izlenecek filmler,belgeseller,diziler,animasyonlar listesi,yapılacak tonla ,üst üste birikmiş şeyler listesi...
Bir işin başına geçmek hiç bu kadar zor olmamıştı,Yani bu kararsızlık dönemleri insanın başını daha da çok ağrıtmıyor mu sizce de?Bir de sonbaharın etkisi çok büyük bende.Mevsim değişikliği dendi mi yok oluyorum.Birkaç günden biraz daha fazla mevsime adapte olmakla geçirdikten sonra 'oh be!alıştım!' derken ve mevsimle kaynaşmaya ,birbirimize uzaktan da olsa gülümsemeye başlamışken diğer mevsim bu güzelim merhaba-merhaba ilişkimizin arasına girmek istiyor.Zoraki yada değil ,herhangi bir şekilde onun gelişini kabul ettikten sonra bir de onunla uzaktan uzağa bakışıyoruz bir süre.Dediğim gibi mevsim değişikliği dendiğinde ben yok oluyorum.Kendimi koltuktan kazımak için oldukça uğraşmam gerekiyor.
Artık kış da geldiğine göre ben  bir süre de kışla ahbap olmaya çalıştıktan sonra umarım üzerimdeki şu ''şunu mu yapsam?Ay yok şunu yapayım.aman en iyisi oturayım ben'' kararsızlığından kurtulurum.
Ben gibi mevsimlerle bu garip ilişki içinde olanlar korkmayın,yalnız değilsiniz.

Bu manzaranın size ulaşma öyküsünü de buraya sıkıştırayım-tabiki de anlatacağım, onca emeğe,alın terine ve kahıra değsin :)-
Final dönemi deli divane ev aradıktan sonra -çünkü final dönemi yapacak daha iyi bir işim yoktu(!)- ennn sonunda kendime göre ufacık tefecik ama harika  Ankara manzarasına sahip,bütünnn odaları güneş alan-buraya dikkatinizi çekmek isterim: bütüüün odaları- bir tane bulabildim.2-3 ay taşınmakla cebelleştikten sonra sizlere bu yazımı büütüüün odaları güneş alan fakirhanemden yazıyorum..Güneş doğuyor,batıyor,her hali mükemmel her anı unutulmamak için  direnmelik bu görüntüler burada yaşamak için değer.
Ama efenim bu taşınma denen illet insana yeter ulen nidaları arasında her şeyi anneye yıkmak için harika bir durum değil mi?Yani tebdili mekanda ferahlık vardır tamam da işe yarayacaklar ve yaramayacakları benim yerime başkası ayıklasa , olmuyor mu?
12 Kızgın Adam ,Sidney Lumet'ın yönettiği 1957 yapım bir dram filmi.Konusundan yada etkilerinden bahsetmeden önce filme çok önyargıyla yaklaştığımı söylemem gerekir.İzlemeye çalışan ve dayanamayıp bırakan o kadar çok arkadaşım vardı ki..Bunun nedeni bir buçuk saat boyunca filmin bir odada geçmesiydi.Ve şimdiki düşünceme göre; bu film, tüm önyargıları bir bir yıkarak filmin bir odada geçmesinin sürükleyicilikle bir alakasının olmadığını gösteriyor.
Filmin konusundan kısaca bahsedecek olursak:
Amerika'da 1.derece cinayetle -babasını öldürmekle-suçlanan bir çocuğun jüri üyeleri tarafından suçlu yada suçsuz bulunması üzerine bir tartışma yaşamalarını anlatıyor.Tüm kanıtlar çocuğun aleyhine görünse ve çocuk geçmişinde çeşitli suçlara bulaşmış olsa da bu 12 insanın kah  birbirlerine bağırarak kah birbirlerini destekleyerek ortak bir yol bulmaya çalışmalarını göz dolduran bir gerçekçilikle önümüze getiriyor.
Bir tiyatro metninden uyarlanan filmde belli başlı hepimizi ilgilendiren konulara da o kadar göz yormadan değinilmiş ki..
Örneğin,açık oy ve gizli oyun insanlar üzerindeki etkisi,kamu avukatlarının davaya verdikleri önem,insanların kişisel meselelerinin dünya görüşlerini ve düşüncelerini şekillendirmesi..
Herkesin kendinden bir şeyler bulabileceği,gerçekliğinden içip perdeye uyarlanan bir yapımdı.İzlemeyenlerin mutlaka izlemelerini tavsiye ediyorum.harikalığına sizde şaşıracaksınız.
***
*Ne zaman önyargılarınızı kullansanız gerçeği göz ardı edersiniz.
*Bir çocuğu elektrikli sandalyeye göndereceklerin ifadeleri kesin olmalı.
Gelen kış günlerine özel bir kurabiye tarifi paylaşıp,tarçın sevenlerin bayılacağı bir tarif olacağını garanti ediyorum.-Tarifi internetten bulduğumu hatırlamama rağmen siteyi hatırlamadığımı da eklemeliyim.-
malzemeler:
yarım su bardağından biraz fazla pudra şekeri
1 paket margarin
2,5 su bardağından biraz fazla un
1 paket vanilya
1 tatlı kaşığı tarçın
üzeri için:
pudra şekeri 
tarçın
*
Oda sıcaklığında yumuşamış margarin,un,pudra şekeri ve vanilya yoğrulur.Ele yapışmayacak kıvama geldikten sonra tarçın eklenir,biraz da yoğrulur,şekil verilir.
160-180 derece fırında hafif pembeleşene kadar pişirilir.
Soğumadan tarçın ve pudra şekeri karışımına bulanırlar.
afiyet olsun:)
Bu aralar çok dinlediğim şarkıyı ve bu güzelim şiiri de buraya bırakıp hepinize huzurlu zamanlar diliyorum,mutlu kalın:)
*
''Kim bir şairi kırsa 
Şair gider uzun bir dizeyi kırar mesela
Bilirim kim dokunsa şiire
Eline bir kıymık saplanacak.
Bilirim kırılmış dizeleri tamir etmez zaman
Yorgunum oysa
Durmadan kendime bir tunç uyak aramaktan...''