23 Şubat 2015 Pazartesi

Ben Bugünlerde#9

   Tatilimi uzattıkça uzattığımı düşünürsek Ben Bugünlerde postlarından birini daha yazmanın vakti gelmiş demektir. Özellikle fotoğrafı bol bol paylaştığım bu yazıları bi' ayrı seviyorum ne yalan söyleyeyim:))
Bir dergiye tutuldum ki hiç sormayın:D Edebiyat okurlarınca  beğenilen ve takdir edilen bir dolu dergi alıp hangisinin  tarzıma daha çok hitap ettiğini bulmak için uğraşıp duruyordum ki karşıma Kafkaokur çıktı.Kafka'yı sevmemek benim için imkansıza yakın-evet ,doğrudur birazcık(!) karamsar bir tarzı var- ee dergimizde Franz Kafka odaklı olunca bana da alıp okumak düştü.2 ayda bir çıkan dergide yazar,çizer tanıtımları,kitaplar olmazsa olmaz şiirler,öyküler ve denemeler yer alıyor,siz de benim gibi bir tülü diğer dergilere ısınamadıysanız bir şans verin,kesinlikle çok seveceksiniz^^
Amin Maalouf'u o kadar çok kişiden duydum ki en sonunda meşhur kitabı Semerkant'ı aldım ve iyi ki almışım! Ömer Hayyam'ın ışığında bir adamın yaşamını ve içinde İran'ı derinlemesine işleyen kitap  etkileyici ve sürükleyici bir tarzda ele alınmış,ortalarına doğru geldiğimde elimden bırakmadan 2-3 saat okudum sanırım:)
Sınavlardan sonra bir süre yazı yazan hiçbir şeye yaklaşamadım,afiş isimlerini okurken bile başım dönmeye başlıyordu sizi düşünün gerisini:DBu kitapla da okumaya geri dönmüş oldum,mükemmel bir kitapla mükemmel bir başlangıç:)
Hassan sabbah ve Nizamülmülkt'en da bahseden kitap Titanik'in batmasıyla son buluyor.Eğer siz de  geç kaldıysanız bu yazarı okumaya,hiç durmayın başlayın efendim:)
O kitapçı senin ,bu kitapçı benim gezerken rast geldiğim oldukça küçük ama bir o kadar da huzurlu bir kitapçıda hayran olduğum Jane Austen'in taa 90larda basılmış kitaplarını buldum, ne fark eder demeyin hem ciltli hem de saman kağıtlı bu iki kitabın-Umut Parkı/Aşk ve Gurur- değeri benim için çok yüksek.
(Ciltli kitapların yavaş yavaş raflara geri dönmeye başladığı şu sıralarda okuduğum kitapların çoğunda ciltli seçeneği maalesef ki yok,halbuki ne çok yakışıyor kitaba cilt...)
Jane Austen'den  kısaca bahsetmek istiyorum,hakkında derme çatma bilgilerim olsa da değinmeden geçmek istemediğim nadide kadın yazarlardan biri.
19.yüzyılda yaşamış İngiliz bir yazar olan Jane Austen 12 yaşından itibaren hikayeler yazmıştır lakin ilk kitabını çok sonraları basılacaktır. 
42 yıllık kısa hayatına yıllarca adından bahsettirecek romanlar sığdırmış yazarın kitaplarında görebileceğimiz en belirgin özellik başrolleri  kadınlara vermesi ve ince bir espri anlayışıyla yazılarını kaleme almasıdır.Bir rivayete göre hiç evlenmemesinin nedeni  aşık olduğu adamla ayrı düşmesidir.O zamanlar İngiltere'sine bakıldığında evlenmemek hele ki bir kadın için yazar olmak demek tüm hor gözleri üzerine çekmek demektir.Bu yüzden takdir ettiğim bir başına buyrukluğu olduğunu da söyleyip bu konuyu noktalıyorum:)Hayatını biraz da edebiyatsal bir dille merak edenler için Jane Austenin Kayıp Anıları kitabını öneriyorum.
Açıkçası takvim kullanmak gibi bir alışkanlığım yoktur,teknoloji çağında  hangi günde olduğumuza bakmak için sayfaları yırtmak üşengeçliğimden midir nedir hep çok zor gelmiştir.ta ki edebiyat takvimiyle yollarımız kesişene kadar:) İletişim Yayınları bu yıl mükemmel bir projeyle karşımıza çıkmış da biz de almamazlık yapar mıyız hiç? Takvimin yaprağında günle ilgili bir kitaptan yada yazıdan alıntı, günün önemli olayları, ufak bir öykü,bir kitaptan alıntı yada güzel komik yazılara bulunuyor ve özenle hazırlanmış resimler de yazlara eşlik ediyor tabiki^^''Sanırım takvim kullanmak o kadar da fena bir fikir değil'' diye düşünmeye başladığım da bir gerçek:D Edebiyat severler bence bir göz atsınlar bu içi ayrı dışı ayrı güzel olan takvime:)
(Sayfalarına bir örnek/alıntıdır.)
Ankara Kalesine çıkıyorsanız yanınızda mutlaka fotoğraf makineniz ve suyunuz olsun diyerek başlamak istiyorum:)Kısa bir gezinti yapalım diyerek başladığımız turumuzda fotoğraf çekmekten parmaklarımız ağrıdı:D O kadar nostaljik ve kendine esir eden bir yer ki...Yolunuz düşerse Ankara Kalesini mutlaka ziyaret edin efendim, diyorum başka bir şey demiyorum.
O kadar kaleye çıkmış ve yokuşta nefes nefese kalmışken Rahmi Koç Müzesine girmemek olmaz deyip birkaç fotoğrafla oraya da göz atmak istiyorum:)
Minicik minicik kıyafetler,insanlar,evler,oyuncaklar...Aklınıza gelebilecek her şey var bu müzede.Şimdiye kadar gezdiğim en eğlenceli müzeydi kesinlikle^^

Eski zamanların yemekçisi,manavı,terzisi,hamalı  yani neredeyse tüm meslek erbablarının küçük bibloları da eşlik ediyor bize:)

Ev ahalisiydi,ezcanesiydi,uçağıydı derken 3 katı da gezmiş ve mutlu bir şekilde oradan ayrılırken buluyoruz kendimizi:)
Gramofon Kafe'yi de yine bu gezimiz sırasında keşfettik arkadaşlarla.Herhalde bu kadar plağı,albümü,kaseti birarada görmedim daha önce,o kadar tatlı bir mekandı ki müziklerden tutun da oturduğumuz masaya kadar her şey...Nostaljik tarzı,sobası,radyoları...Ne diyeyim efendim mutlaka gidin,benim için de birkaç satırlık kitap okuyun!!^^
Örgü örmeye geri dönmüş bulunuyorum:)Kışın en güzel görüntüsü renk renk,desen desen  berelerken ben de bu alana bir el atayım dedim^^Bir yandan çeşitli modeller bulmaya çalışıyor bir yandan da bir dünya renk arasında yumak seçmeye uğraşıyorum.^^Eh biraz da acemi olunca hemen bitirip bakmak istiyorum ortaya nasıl bir şey çıkmış diye:DEmek verdiğiniz bir şeyin kısa sürede meyvesini vermesi ancak bu kadar güzel olabilirdi,eh bunda Debbie Mocamber'in etkisi de yadsınamaz tabi ki:)Modelin yapılışını şuradan bakabilirsiniz. Strese sıkıntıya birebir benden söylemesi:D
E tatilde dizi izlemezsek uyku tutmaz:D Kill Me Heal Me izlediğim en güzel dizilerden biri,bu hafta da final yapıyor hem:))
Cha Dong  Hyun(Jı Sung) küçükken geçirdiği bir travma sonrası dissosiyatif kimlik bozukluğu hastalığına yakalanır ve kendini 7 ayrı kişiliğe sahipken bulur.Oh Ri Jin(Hwang Jun Eum) doktor olduğunu diğerlerinden gizleyerek Cha Dong Hyun'a yardım etmeye başlar,bu durumda birbirlerinden hoşlanmaları da kaçınılmazdır.:)Romantik komedi tarzındaki dizi tüm sevecenliğiyle devam ediyor ve gariptir siz 7 kişiliği de ayrı ayrı severken buluyorsunuz:D İlk bölümden itibaren Jı Sung'un oyunculuğuna hayran olurken buldum kendimi.7 kişiliği de-ki ikisi kız:D- muhteşem canlandırmış,bunun üzerine ödül üstüne ödül hak ediyor bence:))
Bu postun da sonuna geldik, 
İnstagram için tık tık^^
Kendinize iyi bakın,gülümsemeyi unutmayın:)








8 Şubat 2015 Pazar

Sıradaki film ''Hangisini izlesem acaba?çıldırıciyimmm!'' diyenlere gelsiiin:)

   Merhabalaaar,yazmayı unutmadan önce hemen bir post ekleyeyim şuraya dedim.:)
Canım çok sıkıldı oturdum film izleyeyim dedim-özellikle tatildeysem,evden çıkmak zulüm gibi geliyorsa yada okumaktan arık gözlerim ağrıdıysa-Tabii film seçme süresi izlemekten uzun sürdüğü için boş yere sinir stres olup saçımı başımı yolasım geliyor,tüm şevkim kırılıyor.Bu postu da benimle aynı dertten muzdarip olanlar için yazıyorum,şimdiden iyi izlemeler^^

1-Can Dostum
2011 yapım bir film olan Can Dostum şimdiye kadar izlediğim en iyi filmlerden biri! Gerçek hayattan uyarlama olan filmde,dostluğu derinlemesine işliyor.Aynı Yıldızın Altında'da olan mizah anlayışı-durumları olabildiğine normal kabul etmek de diyebiliriz-burada da karşımıza çıkıyor.
2 saate ancak bu kadar komik ve duygusal bir yapım sığdırılabilirdi.
Filmi bitirdikten sonra uzun zaman boyunca aklımı kemiren düşünce şu oldu''Gerçekten de engelli insanların dikkatimizi çeken tek özellikleri engelli olmaları'' ve kendimden bu kadar utandığımı hatırlamıyorum.Halbuki engelli olmak yaşamak için bir engel değil,bunu engele çeviren bizleriz.






2-Geçmişin İzleri
2.Dünya Savaşında Tayland'da esir kampındaki askerlerden biri olan Eric Lomax'ın o zaman yaşadıklarının hayatını nasıl etkilediğini harika bir senaryoyla anlatıyor.Tüylerimi diken diken eden bir başyapıttı kesinlikle! İçinize gerçeğin kederi çöküyor ve 'Bu kadarı yaşanmış olamaz!' diye düşünürken buluyorsunuz kendinizi.
Savaşın acımasızlığını,insanları ezelden düşman yapan bu laneti,tüm çıplaklığıyla izliyorsunuz sanrım Çizgi Pijamalı Çocuk-ki mükemmel bir filmdir-bu kadar derinden etkileyen bir savaş filmi izlememiştim.









3-Evrim
Söz konusu Jonny Deep olduğunda ortaya kötü bir yapı çıkması benim için neredeyse imkansız-aman nazar değmesin tütütü:)-Yapay zeka projesi etrafında dönen filmde Dr.Will Caster'ın ölümüyle hayata yansır.Teknoloji karşıtı bir grubun karşısında yapay zekası ve duygularıyla bir program durmaktadır.Acaba gerçekten Dr.Will hayata tutunabilmiş midir,yoksa insanlık ciddi bir tehdidin eşiğinde midir? Bu soruların cevabı tabi ki filmde:)Bilim ve gerçeklikle ilgili olan ya da bunlar yapılabilir mi,insan zihninin sınırları genişleyebilir mi tarzında olan bu tür yapımlar her zaman ilgimi çekmiştir,ilgilenenlere önerilir:)









4-Predestinion
İşte yılın filmi!!! Başlangıç filminden sonra bu kadar karışık ve enteresan bir film izlememiştim!Bilimkurgu alanında kesinlikle ödül üstüne ödülü hak eden bir yapım. Konusundan bahsetmeye hiç girişmeyeceğim,yoksa çok saçmalarım:D
Kısaca gizli bir servise bağlı olan ajanın evlenmemiş anne rumuzlu Johnla tanışmasıyla olaylar çığırından çıkar,bakalım ajan son görevini hakkıyla yerine getirebilecek mi?
İzlemeyenler hiç düşünmesin izlesin,yok böyle bir yapım!!!:)











5-Aşk Tarifi
Aşçılık fimleri ve yeni tarifler denemek isteyenler için izlenmezse olmaz filmlerinden biri bence.İzlerken bile kalkıp mutfağa koşasım geldi.
Yaratıcı düşünmenin yemeklerde uygulandığı,Hint ve Fransız mutfaklarının harmanlandığı filmde Hassan etrafında şekillenmektedir. Hint filmi olduğunda akan suları durduracak cinsten bir film,izlediğim en iyi filmlerdendi!(İzledikten sonra ilginç tarifler denemek isteyeceksiniz,fazla aşırıya kaçmamanızı öneririm:D)










6-Karışık Aile

Lauren ve Jim bir randevuda birbirlerinden nefret ederek ayrılan iki dul insandır,çocuklarıyla mutlu mesut yaşadıklarını düşünürler ama ikisi de çocuklarının dilinden anlamamaktadır.
Ortak arkadaşlarının gitmediği tatile balıklama atlayan iki komik insan orada da birbirlerinden kurtulamazlar.Afrika'nın mükemmel bir otelinde geçen film kesinlikle hakkını veriyor.Romantik komedi sevenler kaçırmasın derim,zira gülerken gözümden yaş geldi ve gülme dediğim kibar değil bildiğiniz böğüre böğüre gülme:D
Zaten bir Adam Sandler hayranıyım,bu filmde iyice tescillenmiş oldu hayranlığım:))







7-Ölümcül Kaçış
Açlık Oyunları sevenlere bu filmi izlemeye davet ediyorum  yada bu filme yakalarından tutup sürüklüyorum!:)Kitaptan uyarlama bir film daha eklenirken listemize-ki ben daha kitabını okumadım- ekranlara güzel bir aktarım olmuş diye düşünüyorum:)
Thomas gözünü açtığında kendini yukarıya doğru çıkan bir asansörde bulur ve geçmişine dair hiçbir şey hatırlamamaktadır.
Etrafındaki diğer çocukların da kendinden bir farkı yoktur,herkes her sabah açılan labirentin kapısına bağlı olarak yaşamlarını sürdürmektedirler.Thomas da bu döngüye katılacak mı yoksa başına buyruk mu davranacak dersiniz?:)
Seri filmidir.






8-Khoobsurat
Kaç yaşına gelirsem geleyim Disnep filmlerini izlemeye devam edeceğim sanırım:) En azından gerçek yaşamdan bir nebze olsun uzaklaşmak pahasına bu gerekli diye düşünüyorum^^Hint filmi olması da ayrı bir güzellik tabi ki :D Romantik komedi ve tabiki Hint filmlerinin olmazsa olmazı olan müzikal bu film çok tatlıydı.Her zaman kendi bildiğini okuyan fizyoterapist ile prens Rajput etrafında şekilleniyor.Kendinde saygı duyduğun bir ilişki herkesin hakkıdır.
Zaman geçirmek ve modern bir saray hayatını izlemek istiyorsanız buyurun efendim:)









9-Seçilmiş Kişi

Evvett bu filmle de fark etmiş bulunuyoruz ki ben bu dönemde bilim kurguya takmışım :D Yine bir romandan uyarlama olan filmde felsefede anlatılan ideal dünyanın oluşturuluşunu anlatıyor.İnsan zihninden geçmişe dair tüm anılar ve duygular silinmiştir.Aşk,sevgi,nefret,kıskançlık,renkler...Kimsenin duyguları hissetmeye izni yoktur.Herkes eşit şartlarda ve koşullarda yaşamakta ve görev almaktadır. Anıları bilen ve hatırlayan tek kişi ''The Giver''dır ve bu görev aktarılmaktadır.Yeni ''The Giver'' bu görevi kaldırabilecek midir?
Filmde en çok hoşuma giden anıları keşfedişi oldu,gerçekten ne kadar çok anımız var şu hayatta fark etmediğimiz:)
Kurgu olarak müthiş yani insanlar bunları nasıl düşünüyor hala şaşıyorum!Sonunu çok bağlayamasalar da-anladığım kadarıyla devam filmi gelecek-işleniş olarak güzel bir filmdi.:)



10-Ratatouille

En iyi animasyon ödülünü kazanan ve evet itiraf ediyorum biraz eski bir yapım olan(2007) bu animasyonu uzun zaman önce 5 yada 10 kere izlemiştim,8 9 yıl önceki favori animasyonumdu:))Bir farenin tek hayali aşçı olmak olabilir mi demeyin,olur:D Söz konusu faremiz Remy,restoranın yeni çöpçüsüyle işbirliğine girişir ve mutfakta birbirinden leziz yemekler yapmaya başlar!Devamını izleyin ve görün:) Animasyon severler kaçırmasın derim:))










Şimdilik önerilerim bu kadar,siz de beğendiğiniz filmeri yazarsanız memnun olurum,yine film kıtlığı çekiyorum da:))
 Kendinize iyi bakın,gülümsemeyi unutmayın:)









6 Şubat 2015 Cuma

Kendi Kitabını Yarat -Mim-

Sevgili Kitap Delisi Bir Kız beni muhteşem bir etkinliğe mimlemiş,kendisini çok teşekkür ediyorum öncelikle:)
1) Bir kitap yazmaya karar verdiniz. Türü ne olurdu?
Sanırım aşk yada trajedi romanı olurdu,o anki ruh halime ve aklımdaki hikayenin akışına bağlı olarak değişir bu:)
2) Bu kitabı bir serinin başlangıcı mı yoksa bağımsız bir roman şeklinde mi yazardınız?
Tek kitap şeklinde yazardım.Her ne kadar seri kitaplarını çok sevsem de aralarında favorim her zaman ilk kitap olmuştur,olaylar çok uzadığında büyüsünü yitiriyor bence.
3) Kitabınızın baş karakterinin ya da karakterlerinin isimlerini ne/neler koyardınız?
Ne tür bir kitap yazdığıma yada oluşan karakterlere göre değişir,eğer verilen isim karakterle uyum içinde değilse okumak bile zor oluyor.Ama Amelia ismini çok seviyorum.
4) Her yazarın etkinlendiği başka yazar ya da yazarlar mutlaka vardır. Peki sizinkiler hangileri?
Elimde olsa yaşayan bir Jane Austen olmak isterdim:)) Victor hugo,Kafka'nın da ben de yeri ayrı tabiki. Okuduğum her yazarın mutlaka bir özelliğinden etkilendiğimi düşünüyorum:)
5) Kitabınızın nerede geçiyor olmasınız isterdiniz? (Hangi ülke, şehir, köy vs). Ya da kitabınız kurgusal bir dünyayı anlatıyorsa orası nasıl bir yer olurdu?
Şehir yada ülke diye düşünmektense daha çok mekanları tasvir etmeyi isterdim.Ne bileyim herhangi bir ülkenin adı sanı duyulmamış bir şehrindeki sıradan insanların göze batmayan dünyaları...
6) Kitabınızı ilk olarak kime imzalayıp verirdiniz?
Hımm,zor bir soru,sanırım yazarken tavsiyeler aldığım yada yanımda olduğunu hissettiğim insana verirdim,kim olacağı meçhul hayliyle:D
7) Gelelim en önemli soruya, kitabınızın ismi ne olurdu?
Ovv,bu diğer sorudan da zormuş^^Kitabın ismine kitap bittikten sonra karar verirdim.İşin en önemli kısımlarından biri de bu sanırım.Başlığın kitabın içeriğiyle uyum içinde olması gerekiyor(en çok içerikle alakasız kitaplara sinir olduğum düşünülürse:D) 
8) Sizce kitabınızı en güzel şekilde anlatan 3 kelime ne olurdu? 
Kalbe dokunan,samimi,gerçek.
Yapmayan kaldı mı bilemiyorum ama,isteyen herkes alabilir.Yaptıktan sonra alta linki bırakırsanız ben de okumak isterim yazdıklarınızı^^Mutlu kalın,gülümsemeyi unutmayın:))

2 Şubat 2015 Pazartesi

Mutlu olmanın bi’ milyon yolu


En basitinden bir çiçek bile mutlu eder insanı yada bir taş.Önemli olan nasıl göründüğü değil dünyanın,senin onu nasıl gördüğün..
Mesela sabah kalktığında düşündüklerine( ‘’Bu kadar erken okul-iş olur mu’’ yada ‘’Bugün şunları yapacaktım’’ ) son vermekle başla.Gözlerini açtığın anda aldığın nefesin ve pencerenden içeri süzülen günışığının keyfini sür ve her hücrene kadar yaşadığını hisset.
                                              

Dışarı çıkarken bir kitap fotoğraf makinesi yada uğurlu eşyanı  atıver çantanın içine.Çoğu zaman insan yalnız kalır kalabalıklarda ve hüzün çöker içine.Yalnız kalmaktan hoşlanmadığın zamanlarda etrafında akan dünyayı görüntüle,aç kitabını karakterlerle vakit geçir, onlar her daim seni bekler çünkü oracıkta.Telefonuna yada aslında fasafüso, internetin olmadığında seni terk eden  sosyal hayatına(!) biraz ara ver,bu yaşam keşfedilmeyi bekliyor.
                      

Yolda ilerlerken başını azıcık kaldır ve gökyüzüne bak,sana umudu fısıldasın.Sonsuzluğun önünde akıp gittiğini, herhangi bir ressam ne kadar çabalarsa çabalasın bu mükemmeliyette bir  tabloyu sana sunamayacağını düşün ve gülümse.
                                   

Sevmeyi gururuna yedir önce,elbet birileri de bir yerlerde seni seviyor,sen bilsen de bilmesen de.Sevmekten korkma,dünya aşkla var oldu,unutma.Sevmeye bahane olarak sığınmayı bırak,zararı yok sevmenin..Kalbin dolsun mutlulukla ve unutma sen seviyorsun diye seni sevmek zorunda değil mutluluğun.
                              
 
Kitap oku ama boş vakitlerinde değil,zamanın olduğunda;tüm hücrelerinle kitaba kendini bırakarak.Orada yaşayan karakterlerin hepsinde sen varsın,her biri beyninin içinde bir yerlerde dans edenler..Kitap kapaklarını,hafif tozlu kokularını,renklerini ve sayfaları sevmeyi dene;sen farkına varmadan onlar sana kucak açacaktır..
                        

Kahvenin yudumlarken yada  çayını içerken kokularını da tat,bir ıhlamurun kokusunu nerede özümseyebileceğin belli olmaz bir daha,çekebildiğin kadar çek içine..Şu soğuk günlerde,ellerini eldivenler bile ısıtamazken bir kupaya doladığında parmaklarını gülümse,işte içini ısıtır bu gülümseme.
                          

                         Bir yazı yaz,öyle her şeyi ayarlayarak değil hem.Çantandan çıkardığın buruşmuş bir mendile yada köşesi yırtılmış kağıda,insanlar etrafından akıp giderken,bir parkta dünyanın döndüğünü hissederek karala içinden geçenleri.Şaheser olmasına gerek yok,kendini kendine anlatsan yeterli gelir zaten ruhuna.Beraberinde getirdiği rahatlığa ve iç huzuruna kendini hazırlamayı unutma başlarken..
                              

Bir fotoğraf çek,kocaman gülümsemeni göstererek,olduğun gibi..Sadece anı yakalamak için yada sadece fotoğraf çekmek istediğin için fotoğraf çek.İnsanların mızmızlanmalarını umursama ama fotoğraf çekeyim derken de yaşamayı unutma.
                       

Dostlarında ve ailenle vakit geçir,her daim yanında olup sana sıcaklıklarından ikram edecek insanlara yüz çevirme.Kimsesiz kaldığını hissettiğin anda dost bir el uzanıverir yanına,hiç yoktan bir arkadaşın olmalı hayatta. Ve aileni üzme,onlar ki seni kimsenin düşünemeyeceği kadar düşünüyorlar karşılıksızca,on ve katları yıllarını sana ayırmış insanları kırmaya değer mi kısacık yaşamda?
                                           

Ders çalışırken,işin başından aşkınken,bundan sıkıldığın her anda bunu eğlenceli hale getir yada kalk bir çay koy kısacaJ Renkli postitler,capcanlı kalemler bulundur yanında.Siyah beyaz olmasın ders kitapların senden bir şeyler koy onlara da..Yada işinde başını biraz arkaya yasla,insana yorgunlukta mutluluk verir çoğu zaman.Kaslarını gevşet ,bir yudum çay iç ve renklendirdiğin çalışma masana,çerçevelediğin mutlu ana baktıktan sonra dön işine.
                      

Yastığa başına koyduğun zaman hayaller kur ,onlar kurulmak ve gerçekleştirilmek içindir,tozlu raflarda ölüme terk edilmek için değil,hayal dünyana ehemmiyet ver.
Günün kısa özetini düşün,eğer ki bir önceki günle aynıysa yaptıkların zarardasın;hayatına ‘hayat katmaya’  bak.

                       
Yaşamı sev ama her şeyiyle,yağmuru ,güneşi, yıldızları, karı ve soğuğu sıcağıyla;
İnsanları sev,anket yapmaya çalışanları,köşe başında oturanları,tanıdıkları ve tanımadıklarını,
Ama en çok da;
Kendini sev,gülümsemeni,içi  içine sığmayan onca anını,kalbini,kahkahanı,seni sen yapan her şeyi. Mutlu olmak için bi’ milyon yol var,sen sadece seni mutlu eden şeylerden ve insanlardan vazgeçme,dünya; barışı görürsen barış,savaşı görürsen savaş yeri.Tüm bu karmaşıklık içinde-ki dünya böyle geldi böyle gidiyor-kendini unutma.Hayat bir şeylere kapılıp dalgınlık içinde yaşamak için çok kısa.Ayağa kalk ve silkin.Sen olabilecek en güzel haldesin,sadece bunu kendine inandır.Sen gelmiş geçmiş en mükemmel şeysin,sen ‘’sen’’sin ne daha fazlası ne de daha azı.
Dünya keşfedilmek için seni bekliyor,sen daha kalbini bile hazırlamamışsın,silkin ve kendine gel.
Ama önce kalk ve bir çay demleJ