Bir dergiye tutuldum ki hiç sormayın:D Edebiyat okurlarınca beğenilen ve takdir edilen bir dolu dergi alıp hangisinin tarzıma daha çok hitap ettiğini bulmak için uğraşıp duruyordum ki karşıma Kafkaokur çıktı.Kafka'yı sevmemek benim için imkansıza yakın-evet ,doğrudur birazcık(!) karamsar bir tarzı var- ee dergimizde Franz Kafka odaklı olunca bana da alıp okumak düştü.2 ayda bir çıkan dergide yazar,çizer tanıtımları,kitaplar olmazsa olmaz şiirler,öyküler ve denemeler yer alıyor,siz de benim gibi bir tülü diğer dergilere ısınamadıysanız bir şans verin,kesinlikle çok seveceksiniz^^
Amin Maalouf'u o kadar çok kişiden duydum ki en sonunda meşhur kitabı Semerkant'ı aldım ve iyi ki almışım! Ömer Hayyam'ın ışığında bir adamın yaşamını ve içinde İran'ı derinlemesine işleyen kitap etkileyici ve sürükleyici bir tarzda ele alınmış,ortalarına doğru geldiğimde elimden bırakmadan 2-3 saat okudum sanırım:)
Sınavlardan sonra bir süre yazı yazan hiçbir şeye yaklaşamadım,afiş isimlerini okurken bile başım dönmeye başlıyordu sizi düşünün gerisini:DBu kitapla da okumaya geri dönmüş oldum,mükemmel bir kitapla mükemmel bir başlangıç:)
Hassan sabbah ve Nizamülmülkt'en da bahseden kitap Titanik'in batmasıyla son buluyor.Eğer siz de geç kaldıysanız bu yazarı okumaya,hiç durmayın başlayın efendim:)
O kitapçı senin ,bu kitapçı benim gezerken rast geldiğim oldukça küçük ama bir o kadar da huzurlu bir kitapçıda hayran olduğum Jane Austen'in taa 90larda basılmış kitaplarını buldum, ne fark eder demeyin hem ciltli hem de saman kağıtlı bu iki kitabın-Umut Parkı/Aşk ve Gurur- değeri benim için çok yüksek.
(Ciltli kitapların yavaş yavaş raflara geri dönmeye başladığı şu sıralarda okuduğum kitapların çoğunda ciltli seçeneği maalesef ki yok,halbuki ne çok yakışıyor kitaba cilt...)
Jane Austen'den kısaca bahsetmek istiyorum,hakkında derme çatma bilgilerim olsa da değinmeden geçmek istemediğim nadide kadın yazarlardan biri.
19.yüzyılda yaşamış İngiliz bir yazar olan Jane Austen 12 yaşından itibaren hikayeler yazmıştır lakin ilk kitabını çok sonraları basılacaktır.
42 yıllık kısa hayatına yıllarca adından bahsettirecek romanlar sığdırmış yazarın kitaplarında görebileceğimiz en belirgin özellik başrolleri kadınlara vermesi ve ince bir espri anlayışıyla yazılarını kaleme almasıdır.Bir rivayete göre hiç evlenmemesinin nedeni aşık olduğu adamla ayrı düşmesidir.O zamanlar İngiltere'sine bakıldığında evlenmemek hele ki bir kadın için yazar olmak demek tüm hor gözleri üzerine çekmek demektir.Bu yüzden takdir ettiğim bir başına buyrukluğu olduğunu da söyleyip bu konuyu noktalıyorum:)Hayatını biraz da edebiyatsal bir dille merak edenler için Jane Austenin Kayıp Anıları kitabını öneriyorum.
Açıkçası takvim kullanmak gibi bir alışkanlığım yoktur,teknoloji çağında hangi günde olduğumuza bakmak için sayfaları yırtmak üşengeçliğimden midir nedir hep çok zor gelmiştir.ta ki edebiyat takvimiyle yollarımız kesişene kadar:) İletişim Yayınları bu yıl mükemmel bir projeyle karşımıza çıkmış da biz de almamazlık yapar mıyız hiç? Takvimin yaprağında günle ilgili bir kitaptan yada yazıdan alıntı, günün önemli olayları, ufak bir öykü,bir kitaptan alıntı yada güzel komik yazılara bulunuyor ve özenle hazırlanmış resimler de yazlara eşlik ediyor tabiki^^''Sanırım takvim kullanmak o kadar da fena bir fikir değil'' diye düşünmeye başladığım da bir gerçek:D Edebiyat severler bence bir göz atsınlar bu içi ayrı dışı ayrı güzel olan takvime:)
(Sayfalarına bir örnek/alıntıdır.)
Ankara Kalesine çıkıyorsanız yanınızda mutlaka fotoğraf makineniz ve suyunuz olsun diyerek başlamak istiyorum:)Kısa bir gezinti yapalım diyerek başladığımız turumuzda fotoğraf çekmekten parmaklarımız ağrıdı:D O kadar nostaljik ve kendine esir eden bir yer ki...Yolunuz düşerse Ankara Kalesini mutlaka ziyaret edin efendim, diyorum başka bir şey demiyorum.
O kadar kaleye çıkmış ve yokuşta nefes nefese kalmışken Rahmi Koç Müzesine girmemek olmaz deyip birkaç fotoğrafla oraya da göz atmak istiyorum:)
Minicik minicik kıyafetler,insanlar,evler,oyuncaklar...Aklınıza gelebilecek her şey var bu müzede.Şimdiye kadar gezdiğim en eğlenceli müzeydi kesinlikle^^
Eski zamanların yemekçisi,manavı,terzisi,hamalı yani neredeyse tüm meslek erbablarının küçük bibloları da eşlik ediyor bize:)
Ev ahalisiydi,ezcanesiydi,uçağıydı derken 3 katı da gezmiş ve mutlu bir şekilde oradan ayrılırken buluyoruz kendimizi:)
Gramofon Kafe'yi de yine bu gezimiz sırasında keşfettik arkadaşlarla.Herhalde bu kadar plağı,albümü,kaseti birarada görmedim daha önce,o kadar tatlı bir mekandı ki müziklerden tutun da oturduğumuz masaya kadar her şey...Nostaljik tarzı,sobası,radyoları...Ne diyeyim efendim mutlaka gidin,benim için de birkaç satırlık kitap okuyun!!^^
Örgü örmeye geri dönmüş bulunuyorum:)Kışın en güzel görüntüsü renk renk,desen desen berelerken ben de bu alana bir el atayım dedim^^Bir yandan çeşitli modeller bulmaya çalışıyor bir yandan da bir dünya renk arasında yumak seçmeye uğraşıyorum.^^Eh biraz da acemi olunca hemen bitirip bakmak istiyorum ortaya nasıl bir şey çıkmış diye:DEmek verdiğiniz bir şeyin kısa sürede meyvesini vermesi ancak bu kadar güzel olabilirdi,eh bunda Debbie Mocamber'in etkisi de yadsınamaz tabi ki:)Modelin yapılışını şuradan bakabilirsiniz. Strese sıkıntıya birebir benden söylemesi:D
E tatilde dizi izlemezsek uyku tutmaz:D Kill Me Heal Me izlediğim en güzel dizilerden biri,bu hafta da final yapıyor hem:))
Cha Dong Hyun(Jı Sung) küçükken geçirdiği bir travma sonrası dissosiyatif kimlik bozukluğu hastalığına yakalanır ve kendini 7 ayrı kişiliğe sahipken bulur.Oh Ri Jin(Hwang Jun Eum) doktor olduğunu diğerlerinden gizleyerek Cha Dong Hyun'a yardım etmeye başlar,bu durumda birbirlerinden hoşlanmaları da kaçınılmazdır.:)Romantik komedi tarzındaki dizi tüm sevecenliğiyle devam ediyor ve gariptir siz 7 kişiliği de ayrı ayrı severken buluyorsunuz:D İlk bölümden itibaren Jı Sung'un oyunculuğuna hayran olurken buldum kendimi.7 kişiliği de-ki ikisi kız:D- muhteşem canlandırmış,bunun üzerine ödül üstüne ödül hak ediyor bence:))
Bu postun da sonuna geldik,
İnstagram için tık tık^^
Kendinize iyi bakın,gülümsemeyi unutmayın:)